4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun 495 ile 682 nci maddeleri arasında miras hukuku düzenlenmiştir.
TMK miras hukukunda “zümre sistemi” uygulanmaktadır. Buna göre kan hısımlarının yasal mirasçılığında; birinci zümre-miras bırakanın altsoyu / ikinci zümre-miras bırakanın ana ve babası / üçüncü zümre-miras bırakanın büyük ana ve babaları ile onların alt soyudur. Bir önceki zümrede mirasçı bulunması halinde bir sonraki zümre mirasçı olamaz.
Sağ kalan eş, zümre mirasçısı olmayıp her zümre ile birlikte mirasçı olma hakkına sahiptir.
Terekenin tasfiyesinden önce, mal rejimi tasfiyesi yapılmalıdır.
Miras bırakanın çocukları ile mirasçı olan eş, mirasın %25’ ine hak kazanır.
Miras bırakanın ana babası ile mirasçı olan eş, mirasın %50’ sine hak kazanır.
Miras bırakanın büyük ana ve büyük babası ile onların altsoyu ile mirasçı olan eş, mirasın %75’ ine hak kazanır. Yukarıdaki kan hısımı mirasçıların hiç biri bulunmuyorsa tüm miras sağ kalan eşe aittir.
TMK’ nun 181’ nci maddesine göre boşanan eşler bir birlerinin yasal mirasçısı olamazlar. Boşana eşlerin birbirleri lehine yaptıkları ölüme bağlı tasarruflar da eğer söz konusu tasarrufta eşlerin boşanması durumunda dahi geçerli olacağına dair bir hüküm yoksa, kanun gereği kendiliğinden ortada kalkar. Boşanma davası devam ederken eşlerden birinin ölmesi durumunda, ölen davacı’ nın mirasçılarından birinin davaya devam etmesi ve davalının kusuru’ nun tespit edilmesi durumunda eşlerin birbirlerine karşı yasal mirasçılığı devam eder.
TMK’ nun 582’ nci maddesine göre, cenin’ in sağ ve tam doğumu halinde mirasçı olabilmektedir. Evlilik dışı doğan çocuk ile baba arasında soybağı “tanıma” veya “hakim kararı” neticesinde kurulmuş ise birbirlerine mirasçı olabilirler. Evlilik dışı doğan çocuğun miras payı evlilik içi hısımlardaki gibi işleyecektir.
Miras bırakanın mirasının belirli bir oranı üzerinde tasarruf etmesi, yasal mirasçıların korunması için sınırlanmıştır. Böylece “saklı pay” mirasçıları TMK’ nun 505’ nci maddesine göre miras bırakanın altsoyu, ana ve babası ile eşidir. Bu kişilerin mevcut olmaması halinde miras bırakan tüm terekesinde sınırsız şekilde tasarruf hakkına sahiptir. TMK’ nun 506’ ncı maddesi hükmüne göre; altsoy için yasal miras payının %50’ si, ana babadan her biri için yasal miras payının %25’ i, sağ kalan eş için altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının %75’ i saklı paydır.
TMK’ nun 502’ nci maddesine göre; “vasiyetname” yapabilmek için kişinin vasiyetname yapabilme ehliyetinin bulunması gerekir. Yani, ayırt etme gücüne sahip olması ve onbeş yaşını doldurmuş olması gerekmektedir.
TMK’ nun 532-537’ nci maddelerinde “resmi vasiyetname” belirtilmiştir. Buna göre resmi vasiyetname; noter, sulh hakimi ya da yetkili resmi memur önünde yapılmalıdır ve iki tanık huzurunda yapılmalıdır.
TMK’ nun 538’ nci maddesine göre; “el yazılı vasiyetname” düzenlenirken mutlaka yazıldığı tarih gün, ay, yıl gösterilecek şekilde miras bırakanın kendi el yazısı ile yazılmış ve imzalanmış olması şartları aranmaktadır.
TMK’ nun 539’ ncu maddesine göre; miras bırakanın yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmi veya el yazılı vasiyetname yapamadığı hallerde, “sözlü vasiyet” yoluna başvurulabilir. Miras bırakan vasiyetnamede yer almasını istediği hususları iki tanık huzurunda anlatır ve onlara bunu yazıya geçirme görevini yükler.
TMK’ nun 503’ nncü maddesine göre; “miras sözleşmesi” yapılabilir ancak bunun için ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlanmamış olmak gerekmektedir. Vasiyetname tek taraflı olarak yapılan bir işlem olmakla beraber, miras sözleşmesi iki tarafın anlaşarak yaptığı bir işlemdir.
TMK’ nun 516’ ncı maddesine göre; miras bırakan terekenin tamamını veya belirli bir kısmını “lehine tasarruf yapılan kişiye” verebilir. İşbu işlem hem vasiyetname ile hem de miras sözleşmesi vasıtasıyla yapılabilir. Ama saklı payları zedelenen mirasçılar, zedelenen pay oranında “tenkis” talep edebilirler. “Atanmış mirasçı” diye adlandırılan bu kişi, tıpkı yasal mirasçı gibi tereke üzerinde tam hak sahibidir.TMK’ nun 599’ ncu maddesine göre; atanmış mirasçı, miras bırakanın külli halefi ( tereke alacak ve borçlarından tümüyle sorumlu) olarak diğer mirasçılarla birlikte yer alacaktır.Yasal ve atanmış mirasçılar, birlikte miras ortaklığını oluştururlar, birlikte müteselsil sorumludurlar. Atanan mirasçı miras sözleşmesi yapılarak atanmışsa, TMK’ nun 572’ nci maddesine göre, miras bırakanın sağlığında, yani hayattayken atanmış mirasçıya bıraktığı miras payının devir işlemini yapması gerekmektedir.
TMK’ nun 517’ nci maddesine göre; “belirli bir mal bırakma” bir kişiyi mirasçı olarak atamaksızın sadece belirli bir mal bırakma yoluyla yapılan bir kazandırmadır. Bu bir ivazsız tasarruftur. Eğer karşılığında bir meblağ alınması söz konusu olursa burada “miras sözleşmesi” yapılmış sayılır. Kendisine mal bırakılan kişi, cüzi halef olduğundan, miras bırakanın ölümü halinde vasiyet edilen şey üzerinde doğrudan hak kazanamaz ve miras bırakanın borçlarından sorumlu değildir. Sadece mirasçılara karşı vasiyet edilen borcun yerine getirilmesine ilişkin bir “alacak hakkı” elde eder.
TMK’ nun 528-530’ ncu maddelerinde düzenlenen “mirastan feragat” ile miras bırakanın ölümü halinde mirasçı olacak kişi ileride doğacak olan miras hakkından karşılıklı olarak yapılacak olan bir sözleşme ile vazgeçebilir. Burada beklenen bir hak vardır ve vazgeçilen miras hakkı değildir. Mirastan çıkarma sebebi bulunmadıkça ve mirastan feragat sözleşmesi yapılmadığı sürece miras bırakan saklı pay mirasçılarının saklı payları üzerinde tasarruf edemez. Mirastan feragat “ivazlı” ya da “ivazsız” olabilir. Eğer söz konusu sözleşme bir bedel karşılığı yapılıyor ise feragat edenin altsoyu da etkilenecektir ve feragat edenin yerini alarak mirasçı olamayacaklardır. İvazsız feragat halinde ise feragat edenin alt soyu bu feragattan dolayı miras hakkını kaybetmeyecektir.
TMK’ nun 510-512’ nci maddelerinde “cezai mirasçılıktan çıkarma(mirastan iskat) düzenlenmiştir. Böyle bir durumda mirasçının saklı payının tamamından ya da bir kısmından yoksun bırakılması söz konusudur. Mirasçılıktan çıkarma sebebi olmadığı durumlarda, miras bırakan kanun gereği saklı pay üzerinde tasarrufta bulunabildiğinden sadece saklı pay hakkında uygulanan bir hükümdür. Mirsçılıktan çıkarılan kişi “tenkis davası” da açamayacaktır. Mirasçılıktan çıkarma şahsi olduğundan eğer miras bırakan bahsi geçen pay üzerinde tasarrufta bulunmamışsa kalan mirasçılar arasında pay edilir.
Mirasçılıktan çıkarma sebepleri; 1. Mirasçı, miras bırakan veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi, 2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi hallerinde mirasçılıktan çıkarma hakkına sahiptir.
TMK’ nun 513’ ncü maddesine göre; “koruyucıı mirasçılıktan çıkarma” sadece miras bırakanın altsoyu hakkında uygulanabilir. Mirasçılıktan çıkartılan kişinin borçlarını ödeyecek yeterli malı bulunmadığı için alacaklılar, onun aleyhine aciz vesikası almalılardır ve bu kişinin saklı payının yarısının onun doğmuş ya da doğacak olan çocuklarına tahsisi sağlanmalıdır. İşbu işlem vasiyetname ile yapılmalıdır lakin bağlayıcı içeriğine girmeyecek şekilde miras sözleşmesi ile de yapılması mümkündür. Miras açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmaması durumunda veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyor ise mirasçılıktan çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olunur ve nitelik itibarıyla hükümsüz olur. Eğer miras bırakan onun saklı payı dışındaki kısım üzerinde tasarrufta bulunmuş ise bu durumda saklı pay ile yetinmek zorundadır.
TMK’ nun 605 ve devamı maddelerinde yer alan “mirasın reddi”, mirasçılık sıfatını kazanan yasal ve atanmış mirasçının kendi iradesi ile bu sıfatına son verilmesini talep etmesidir. Miras bırakanın ölümünden sonra kullanılabilecek bir haktır. Söz konusu irade beyanı “bozucu yenilik doğurucu” niteliktedir ve “sulh hakimine” yazılı ya da sözlü beyanın ulaştığı anda hüküm doğurur. Bu irade beyanı kayıtsız şartsız olmalıdır ve her hangi bir şekil şartına tabi değildir. Kısmi red durumu, her zaman kayıtsız şartsız olma haline aykırılık teşkil etmez. Miras payının belli bir oranının reddedilmesi içeriği sınırlandırılmış bir red sayılacağından uygulamada kabul görmektedir. Red süresi üç aydır ve bu sürenin susularak geçirilmesi halinde miras kabul edilmiş sayılır. Süre dolmadan red hakkı düşebilir. Mirasçı açık beyanı ile mirası kabul ettiğini gösterirse veya tereke işlerine gereğinden fazla karışırsa bu durum da örtülü olarak kabul sayılır ve mirasçı üç aylık süreye tabi olmaktan çıkar, süre düşer. Aynı şekilde terekeye ait olan bir malı zimmetine geçirmek ya da diğer mirasçılardan saklamak da red süresinin düşmesine sebep olur ve bu durum ceza niteliğindedir.Red beyanı geçmişe etkildir yani ölüm anından itibaren mirasçılık sıfatını sona erdirir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olmadığından istenirse temsilci-vekil aracılığı ile de yapılabilir.
Tenkis davası; saklı paylarını alamayan mirasçılar miras bırakanın tasarruf edemeyeceği kısım olan saklı paylarını ihlal eden miktarın tenkisini dava etme hakkına sahiptirler. İşbu dava ancak miras bırakanın ölümü halinde açılabilir. Tenkis davası yenilik doğuran bir davadır. Hakimin vereceği karar ile mirasın açıldığı tarihten itibaren hüküm doğurur. Miras bırakanın sağ olması durumunda saklı payları bertaraf edileceği kesin olsa da miras bırakanın ölümü halinde telafi olanağı bulunmasa da herhangi bir sebeple tenkis davası açılamaz ve ihtiyati tedbir talep edilemez.
Denkleştirme davası; miras bırakanın saklı pay mirasçılarının bu payını ihlal eden kazandırmalarını azaltma imkanı getirilmiş ve kanuni mirasçılardan bazılarına yapılan belirli nitelikteki kazandırmaların tasarruf oranını aşmasalar da mutlak şekilde terekeye iadesi gerekir. Amaç, miras bırakanın tasarruf oranını aşan kazandırmaların yasal bir sınıra çekilmesi olmayıp miras bırakanın kanuni mirasçılardan bazısına diğerleri aleyhine sağlığında yaptığı bazı kazandırmaların terekeye verilmesidir. Denkleştirmeye konu kazandırmalar sadece miras bırakanın sağlığında yaptığı kazandırmalardır. Kanuni mirasçı hem denkleştirme yükümlüsü hem de denkleştirmeyi talep etme hakkına sahiptir.
Tasarrufun iptali davası; TMK’ nun 517’ nci maddesinde sayılan, tasarruf ehliyeti olmadığı sırada miras bırakanın tasarrufta bulunduğu haller; tasarrufun, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucu yapılması; tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka ve ahlaka aykırı ise; tasarruf kanunda öngörülen şekil şarlarına uyulmadan yapılmışsa, bu durumlarda tasarrufun iptali davası açılabilir.
Ölüme bağlı tasarrufun iptalinde karar , ölüm anına kadar olan geçmişe etkilidir. TMK’ nun 558/2’ nci maddesine göre iptal davası tasarrufun tümüne yönelik açılabileceği gibi sadece bir kısmına ya da birine yönelik de açılabilir. İptal davasını açma hakkı, hak düşürücü süreye tabidir. Davacının, tasarrufu ve iptal sebebi ile kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyi niyetli davalılara karşı on yıl, iyi niyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmesi ile dava hakkı ortadan kalkar.
Alpertunga Budak
Avukat
Alpertunga Budak Hukuk & Danışmanlık Bürosu