Yaşam hakkını savunmayan bir hukuk sistemini düşünmek mümkün değildir. Destek sağlama gücü, destek tazminatının hesaplanmasında dikkat edilecek hususlar; sürekli ve geçici iş görmezlik ile beden gücü kayıplarının değerlendirilmesi; bu meyanda Zorunlu Trafik Sigortası, Karayolları Taşıma Sigortası ve Zorunlu Koltuk Sigortası çok önemlidir. Zorunlu Trafik Sigortasının üçüncü kişilerin araca verdiği zararı ödemekte, Karayolları Taşıma Kanunu, sürücü %100 kusurlu olsa bile sürücünün eşi, çocukları, ana-babası, evlatlık ve aynı evde yaşayanları kapsama almaktadır. Hatta 01 Mart 1992’ den itibaren, arkadaş, tanıdık gibi hatır için taşınanlar da sigorta kapsamına alınmıştır. Zorunlu Koltuk Sigortası uygulanmaktadır. 13 Ocak 2008 tarihinden itibaren İstanbul’ da ticari taksiler dışında kamu toplu taşıma araçlarında, minibüs ve özel otobüslerde yolcular sigortalı olarak seyahat etmektedirler.
Burada tazminatın güncellenmesi konusuna açıklık getirilmektedir.
Sigorta şirketi tarafından davacılara ödemelerin yapıldığı günler ile destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına ilişkin bilirkişi raporunun düzenlendiği gün arasında geçen sürede, sigorta şirketinden alınan paranın getirisinin yasal faiz ölçüsünde güncelleştirilip belirlenmesi ve sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme ile birlikte, hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilmek suretiyle bulunacak mıktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilir. Bu konudaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı;
“Dava, davacıların desteğinin ( çocuklarının ve kardeşinin) ölümüyle sonuçlanan trafik kazası nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Bu tür davalarda destek tazminatı hesabı özellikli bir yöntemle yapılmakta ve faraziyeye dayanan bu hesaplama, sürekli tartışmalara yol açmaktadır. Bu tartışmaların konusunun bir bölümünü de olay sonrası mağdurlara yapılan ödemeler ve anlaşmalar oluşturmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’ nun 111’ nci maddesi hükmüyle bu sorun çözümlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre; “Bu kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup ta, yetersiz veya fahiş olduğu açıkca belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir. “ Bu yolda düzenlenen ibranameler ve sözleşmeler, hukuki sorumluluk ve tazminat miktarı bakımından istenilen sonuçları doğurma özellik ve niteliğinden yoksunsa, hemen ödenen paraların akibeti önem kazamaktadır. Özellikle destek tazminatı saptamalarında ödemelerin konumunun ne olacağı, bir başka anlatımla da genellikle birkaç yıl süren yargılama sürecinin sonlarına doğru yapılan destek tazminatı miktarlarının belirlenmesinden sonra, yıllar önce gerçekleşen ödemelerin aynen mi düşüleceği, yoksa uyarlama yoluna mı gidileceği sorularının cevaplandırılması gerekmektedir.
Yerel mahkemenin kararı, olay sonrası ne miktar para ödendiyse çok sonraları yapılan hesaplamada çıkan miktardan güncelleme yapılmaksızın düşüleceği yönündedir. Bu gerekçe “zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminat haksız eylemin vuku bulduğu tarihte muaccel hale gelmektedir. O halde, davalı tarafından ödenen miktarın zarardanmahsubunun olay tarihine göre yapılması yani faizin düşülmemesi gerekir.” Şeklindeki düşüncenin yansımasıdır. Bu yöntem, adalet ve hakkaniyet duygularını incittiği gibi borcunu hemen ödemeye çalışanların üzerinde de olumsuz etki yapmaktadır. Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse; 1995 yılında meydana gelen trafik kazasından dolayı, fail mağdurlara beş milyar lira destek tazminatı ödemiş, daha sonra mağdurlar bir dava ile destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminat istemişlerse, yargılama sırasında, 1999 yılı içinde yapılan tazminat hesaplamasında tazminat miktarı yirmi milyar lirayı bulur ki, ileri tarihlerde yapılan hesaplama mutlaka yüksek miktarlara ulaşmaktadır. Oysa, 1995 yılı içinde hesaplama yapılabilseydi, mağdurların hak edebilecekleri para belki de beş milyar lira veya biraz fazlası olacaktı. Şimdi tazminat sorumlusu ya da sorumlularının 1995 yılında beş milyar lira ödemekle tazminat yükümlülüğünden kurtulup kurtulmadıkları ve yerel mahkemenin düşüncesi gibi, 20-5=15 hesabıyla onnbeş milyar lira borçlu olduklarını mı kabul etmek gerekir? Elbette zarar haksız eylem tarihinde gerçekleşmiştir. Kural olarak da, o tarihe göre tazminat hesap edilir ve buna göre faiz de yürütülür. Ne var ki, yapılan ödeme varsa bu ödemenin hangi tarihe göre mahsup edileceğinin; mahsubun ödeme tarihine mi, yoksa yıllar sonra faraziyeye dayanan bir hesaplama ile karar tarihine göre mi yapılacağının tespiti büyük önem taşımaktadır. Yıllar önce yapılan ödemenin daha sonraki bir tarihte yine aynı miktarda düşülecek olması, toplumda uzlaşmaları yok eder; dava aç-al paranı savunmasına prim vermiş olur. Hukuk, borcunu kısmen ya da tümüyle ödeyenleri, iyi niyetlileri, pişman etme aracı olamaz. Kaldı ki, yukarıdaki örnekteki gibi, tazminat yükümlüsünce ödenmesi gereken paralar ödenmeyip dava sonuçları beklenseydi, ödenen miktarlar en azından kendisi kadar faiz getirir, tazminat sorumlusu da kârlı çıkardı.
Hukuk Genel Kurulu’ ndaki tartışmalarda bu gerekçeler ile olayda, sigorta şirketinin yaptığı ödemelerin, daha sonra alınan bilirkişi raporunda dikkate alınarak güncelleme yapılması gerektiği görüşü çoğunluk tarafından kabul edilmiş, güncellemenin nasıl ve hangi yöntemle yapılması gerektiği konusu tartışılmış, ancak azınlıta kalan bazı üyeler tarafından, bu husus yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu yapılmadığından, Hukuk Genel Kurulu önüne uyuşmazlık konusu olarak gelmediği, dolayısı ile Hukuk Genel Kurulunda güncellemenin nasıl formüle edilmesi gerektiği hususunun tartışılamayacağı görüşü ileri sürülmüş, bu husus Hukuk Genel Kurulu’ nca usulü bir ön sorun olarak tartışılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’ nun bir görevinin de mahkemelere yol göstermek ve uygulama birliği sağlamak olduğu, azınlık görüşünün kabul edilmesi durumunda uyuşmazlığın tam olarak çözümlenmemiş olup müphem kalan hususların, belirsizliklere sebebiyet vereceği gerekçeleri ile, güncellemenin şekli ve formülünün de Hukuk Genel Kurulu’ nca tartışılarak, karara bağlanması gerektiği çoğunluk tarafından kabul edilmiştir. Usule ilişkin bu ön sorun aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince; Hukuk Genel Kurulu’ ndaki görüşmeler sırasında, iki türlü güncelleme yöntemi ileri sürülmüş ve bu iki görüş tartışılarak karara bağlanmıştır.
Birinci güncelleme yöntemi Özel Daire bozma kararında da belirtildiği gibi sigorta şirketi tarafından yapılan ödemelere bilirkişi rapor tarihine kadar yasal faiz işletilmek suretiyle bulunacak tazminat miktarından sigorta şirketi tarafından yapılan bu ödeme ile birlikte işletilen yasal faiz tutarının da düşülmesi suretiyle bulunacak miktar üzerinden destekten yoksu kalma tazminatı verilmesi şeklinde formüle edilmiştir.
İkinci güncelleme yöntemi ise; Sigorta şirketinin yapmış olduğu ödeme tarihi itibarı ile, ayrıca zararın miktarının da hesaplanması, sigorta şirketi tarafından yapılan ödemelerin toplam zarar miktarına yüzde olarak oranının bulunması, eğer ödeme zararın tamamını karşılamıyorsa, mahkeme kararına en yakın tarihte alınan bilirkişi rapor tarihi itibarı ile de toplam zarar miktarı hesaplanmak suretiyle, bulunacak toplam tazminat miktarından, sigortanın ödediği miktarın oran olarak (yüzde olarak) düşüldükten sonra bakiye kalan miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerektiği şeklinde formüle edilmiştir.
Bahsedilen bu iki güncelleme formülü üzerinde yapılan tartışmalar sonucunda birinci güncelleme yönteminin uygulanması gerektiği, çoğunluk tarafından kabul edilmiştir.
Öyleyse yerel mahkemece yapılacak iş, sigorta şirkeri tarafından davacılara ödemelerin yapıldığı günler ile destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına ilişkin bilirkişi raporunun düzenlendiği gün arasında geçen sürede, sigorta şirketinden alınan paranın getirisinin yasal faiz ölçüsünde güncelleştirilip belirlenmesi ve sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme ile birlikte hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilmek suretiyle bulunacak miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesinden ibarettir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin yasal faiz ölçüsünde güncelleştirilip belirlenmemesi ve sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme ile birlikte hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından bu miktarın indirilmemiş olması da ayrı bir bozma nedenidir. O halde, yukarıda açıklanan gerekçelerle, usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulması gerekir. (Y. HGK. 2011/4-824 E., 2012/134 K.,14.03.2012 T. SAYILI KARARI)
Yukarıda yüksek yargı kurumunun örnek bir kararı ile tazminatın güncellenmesi işlenmiştir.
Trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat, haksız fiil sebebiyle maddi ve manevi tazminat, destekten yoksun kalma tazminatı, iş kazasından kaynaklı efor kaybı ile ilgili maddi ve manevi tazminat, beden bütünlüğünün ihlali sebebiyle tazminat davaları, özel bilirkişi raporu tanzimi, aktüerya hesabı, büromuzun takip ettiği sigorta ve tazminat konularındandır.
Alpertunga Budak
Avukat
Alpertunga Budak Hukuk & Danışmanlık Bürosu