Nafaka borcu, kaynağını doğrudan kanundan alan bu yüzden koşulların varlığı halinde kendiliğinden doğan ve talep edilebilen bir yükümlülüktür.
Nafaka talep hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Nafaka davasının açılmasıyla birlikte bir malvarlığı hakkına dönüşür.
4721 Syılı Türk Medeni Kanunu’ na göre; boşanma ve ayrılık hallerinde tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakası söz konusu olmaktadır.
Nafaka alacağı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan, başkasına devredilmesi ve üzerinde rehin hakkı tesis edilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, eğer alacak muaccel hale gelirse artık devir ve rehin hakkı tesisi de mümkün hale gelir. Türk Borçlar Kanunu’ nun 144’ ncü maddesi uyarınca, nafaka alacağının, alacaklının onayı olmadıkça takas edilmesi de mümkün değildir. Henüz doğmamış nafaka alacağı talep hakkından feragat edilemez. Ancak, mevcut bir boşanma davasındaki nafaka talebinden veya açılan bir nafaka davasından ya da nafaka ilamına dayanarak gerçekleştirilen icra takibinden feragat edilebilir. Eğer, bir nafaka alacağı bir mahkeme ilamına dayanıyorsa, bu ilamdaki miktar nafaka alacaklısının geçimi için zorunlu kabul edildiğinden haczedilemeyecektir.Ancak, nafaka alacağı ilama dayanmıyorsa İcra İflas Kanunu’ nun 83’ ncü maddesine göre nafaka alacaklısının geçimi için gereken miktar icra memurunca tenzil edildikten sonra kalan bakiye miktar haczedilebilecektir. Nafaka alacağını talep hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olmasının diğer bir sonucu da, irat şeklinde ödenmesine karar verilen ve henüz muaccel olmayn nafaka alacağının, nafaka alacaklısının ölümü ile kendiliğinden sona ermesi, yani mirasçılara geçmemesidir. Ölüm tarihine kadar muaccel olmuş ve ödenmemiş irat şeklindeki nafaka alacakları ise, nafaka alacaklısının mirasçıları tarafından nafaka yükümlüsünden talep edilebilir. Eğer irat şeklinde değil de sermaye şeklinde yani toptan ödenmesine karar verilen bir nafaka alacağı alacaklıya ödenmemişse, alacaklının ölümünden sonra mirasçıları bunu nafaka yükümlüsünden talep edebilir.
Yardım nafakası; özellikle hısımlar arasında varolan sosyal ve ahlaki temelli bir dayanışmayı ifade eder. Türk Medeni Kanunu’ nun 364 vd. maddelerinde bu dayanışma yükümlülüğünü belli bazı hısımlar bakımından sadece ahlaki bir yükümlülük olmaktan çıkarıp yasal bir temele dayandırmıştır; “ Herkes, yardım etmediği takdirde yooksuluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri refah içinde bulunmalarına bağlıdır.”(Sadece kardeşler için refah şartı aranmaktadır.)
Bakım nafakası; evlilik ilişkisinden doğan ve aile düzenini korumak ya da aile bireylerinin ekonomik açıdan zor duruma düşmesini önlemek, zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş olan nafakaları ifade etmektedir. Bu nafaka türü de kendi içinde; tedbir, iştirak ve yoksulluk nafakası olmak üzere üçe ayrılır.
Tedbir nafakası; eşler arasında boşanma, ayrılık veya butlan davası bulunmasa bile eğer eşlerden biri evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek ailenin geçim ve huzurunu tehlikeye düşürürse, TMK’ nun 196’ ncı maddesi uyarınca talep halinde diğer eş lehine tedbir nafakasına hükmedilebilir. TMK’ nun 197’ nci maddesinde ise, birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde hükmedilecek tedbir nafakası düzenlenmiştir. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir nedene dayanıyorsa, hakim, eşlerden birinin talebi üzerine tedbir nafakasına hükmedebilir. Boşanma ve ayrılık davası süresince hükmedilecek tedbir nafakasının dayanağı ise, TMK’ nun “geçici önlemler”başlığını taşıyan 169’ ncu maddesidir. Bu maddede, “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına, geçmine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır” demektedir. İşte, tedbir nafakası da re’sen alınacak bu tedbirlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. TMK’ nın 158/2 nci maddesinin yollaması ile bu hüküm evliliğin butlanına ilişkin davalarda da uygulanabilecektir. Ancak, tedbir nafakası geçici bir önlem vasfı taşıdığından sadece devam eden dava süresince geçerli olup, boşanma, ayrılık veya butlan kararının kesinleşmesiyle kendiliğinden sona erecektir.
İştirak nafakası; TMK’ nun 182/2 nci maddesinde, mahkemece boşanma veya ayrılığa karar verilmesi durumunda, velayet hakkının kendisine verilmediği eşin müşterek çocuğun bakım ve eğitim giderlerini mali gücü oranında karşılamak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu katılım payı, iştirak nafakası olarak adlandırılmaktadır. TMK, m.328/1 uyarınca, iştirak nafakası kural olarak çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. TMK,m.328/2’ ye göre ise, çocuk ergin olduğu halde, eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre, kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlü olduğundan nafaka da devam edecektir. Fakat bu nafaka, iştirak değil, yardım nafakası niteliğinde olacaktır.
Yoksulluk nafakası; TMK’ nun 175 nci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası ise sonuncu bakım nafakası türüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 07.10.1998 tarih, 1998/2-656 E; 688 K. sayılı kararında, yoksulluğun ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgili olduğu, bu nedenle yoksulluk kavramını ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerektiği, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu ve bu temel hakkın tabii sonucu olarak da yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmenin yerinde olacağı ifade edilmiştir.
743 sayılı Medeni Kanun’ un 144’ ncü maddesinde yoksulluk nafakası bir yıl süreli sınırlandırılmışken, 3444 sayılı Kanun ile 1988 yılında değişiklik yapılarak, “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında “süresiz” olarak nafaka isteyebilir. Ancak, erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının hali refahta bulunması gerekir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. “ şeklini almıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun “aile kurumu”nu düzenleyen 185’ nci maddesine göre; eşlerin evlilik birliğinin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine braberce özen göstermekle yükümlü oldukları, 186/3’ ncü maddesinde de eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla katılacakları belirtilmiştir. Bu nedenle evlilik birliği bittiğinde de bu yükümlülüklerin bir kısmı devam ettiğinden yoksulluk nafakası düzenlenmiştir. Bu husus mahreç İsviçre hukuk doktrininde “evlilik sonrası dayanışma ilkesi” olarak ifade edilmektedir.
TMK m. 175’ de “ evliliği sona erdiren sebep olarak sadece boşanma ifade edilmişse de, batıl olan bir evliliğin iptal edilmesi için açılan “butlan davası”nda da yoksulluk nafakası talebinde bulunulabilir. TMK m. 158/2’ de; “eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır” denilerek açıkca bu duruma atıf yapılmıştır. Bununla birlikte hukukumuzda “yok hükmünde” olan resmi nikahsız birliktelikler ile eşcinsel birlikteliklerin son bulması halinde “yoksulluk nafakası”na hükmedilemez. TMK.m 170 uyarıınca, dava neticesinde boşanma yerine ayrılığa hükmedilmesi durumunda da henüz boşanma gerçekleşmemiş olduğundan “yoksulluk nafakası” na hükmedilemez.
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için –tedbir ve iştirak nafakasından farklı olarak -“talep şartı” aranmaktadır. Bu talep yazılı olabileceği gibi, duruşma tutanağına geçirilmek kaydı ile sözlü de olabilir. Yoksulluk nafakası, boşanma istemi ile birlikte aynı davada talep edilebileceği gibi, daha sonra bağımsız bir dava ile de istenebilir. Hakim, yazılı ya da sözlü talep olmaksızın re’sen yoksulluk nafakasına hükmedemeyeceği gibi, “taleple bağlılık ilkesi” gereğince, talep edilen yoksulluk nafakası miktarından fazlasına da hükmedemez.
Kusur kavramı yoksulluk nafakasına esas olmakla birlikte tanımı yapılmamıştır. Yargıtay kararlarına göre, örneğin eşine kötü muamelede bulunan, ağır hakaretler eden, şiddet uygulayan, evlilik birliğinin gerektirdiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen, geçerli bir sebebi olmaksızın evi terk eden, terke dayalı boşanma davasında ihtara uymayan, eşini eve almayan, güven sarsıcı davranışlarda bulunan, sadakatsız davranan, aldatan, eşini eş cinsellikle suçlayan eşin, kusuru diğer eşe göre daha ağır olup bu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yargıtay kararlarına göre, “tarafların eşit ölçüde kusurlu” olmaları durumunda da diğer şartlar mevcutsa yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği düşüncesi hakimdir. Yoksulluk nafakasının boşanma davası ile birlikte değil, sonradan ayrı bir dava ile talep edilmesi halinde ise, kusur durumu, boşanma davasındaki delillere göre değerlendirilir.
TMK m.175’ e göre, yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için kişinin “boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek” olması gerekmektedir. Buna göre öncelikle yoksulluk ile evliliğin sona ermesi arasında “nedensellik bağı” bulunmalıdır. Eğer mesela, savurganlık, iflas, kumar veya benzer sebeplerle yoksullua düşülmesi söz konusu ise nafakaya hükmedilemez. Sırf önceki refah düzeyini sürdürebilmesi için yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Yargıtay, bir çok kararında”asgari ücret düzeyinde gelire sahip olmak” durumunu yoksulluk nafakası bağlanmasını engelleyen bir durum olarak kabul etmemiştir. Yoksulluğa düşme halinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerekmektedir. Kişinin sırf nafaka alabilmek için işinden ayrılması gibi durumlar “iyi niyet kuralları” ile bağdaşmadığı için nafakaya hükmedilmemesi gereklerindendir. Nafaka yükümlüsünün mali gücünün yeterliliği, malvarlığı ve gelir durumu araştırılarak yapılır. Yoksulluk nafakasının amacı, talep eden eşi zenginleştirmek değil, onun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ve zorunlu olan masrafların karşılanması suretiyle yoksulluğunun giderilmesidir.
Yoksulluk nafakasının başlangıcı, yani işlemeye başlayacağı tarih, boşanma davası sırasında talep edilmesi halinde “boşanma davasının kesinleştiği tarih” ile işlemeye başlar. Boşanma davasının kesinleşmesinden sonra ayrı bir dava ile talep edilmesi halinde “dava tarihinden” yani “harcın yatırıldığı tarihten” itibaren işlemeye başlar. Her iki halde de, yargılama sonucu hüküm altına alınan nafakanın niteliğinin ve başlangıç tarihlerinin “gerekçeli karar” da açıkca belirtilmesi gerekir.
Nafaka miktarı; hakim tarafından takdir edilebileceği gibi, taraflarca da kararlaştırılabilir. Hakim tarafından belirlenmesindeki en önemli kriterlerden biri nafaka yükümlüsünün “mali gücü” dür. Bunun yanı sıra, hakim, eşlerin evlilik süreleri, yaşları, nafaka talep edenin gelir durumu, ihtiyaçları, çalışıp çalışmaması, gibi somut olguların özelliklerini de dikkate almalıdır.
Nafaka ödeme şekli; TMK m.176/1’ e göre, “maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının “toptan yani sermaye” veya “irat” şeklinde ödenmesi kararlaştırılabilir. TMK m. 184/5’ e göre taraflar aralarında yapacakları bir “sözleşme” ile nafakanın ne şekilde ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sonuçta hakimin onayı gerekmektedir. Sermaye şeklinde ödeme halinde nafaka borçlusunun avantajı “teminat” gösterme zorunluluğunun irat ile ödemedeki gibi gerekmemesidir. Uygulamada irat şeklinde ödeme hüküm altına alınmaktadır.
TBK’ nun 99 ncu maddesine göre para borçlarının ülke parası ile ödenmesi esastır. Bu yoksulluk nafakası için de geçerlidir.
Mahkemece hükmedilen nafaka miktarı sabit olmayıp, değişen şartlara göre ve hakkaniyet ölçüsünde azaltılıp ve ya artırılabilir. Tarafların ekonomik ve sosyal durumlarındaki değişiklikler, dava tarihine göre değerlendirilir. Nafakanın artırılmasını ya da azaltılmasını talep ile ilgili “dava” herhangi bir “zamanaşımı süresine tabi olmaksızın” koşulların oluşması halinde her zaman açılabilir. Mesela, sırf boşanma gerçekleşsin diye ödeyebileceğinden fazla nafakaya karşı çıkmayan nafaka yükümlüsünün boşanmanın gerçekleşmesinden çok kısa bir süre sonra nafakanın indirilmesini veya tamamen kaldırılmasını istemesi “hakkın kötüye kullanılması” sayılacağından rededilebilir. Yükümlü eşin yeniden evlenmesi, sakatlanması ya da sağlığının bozulması nedeni ile çalışamaması gibi durumlar nafakanın azaltılmasını gerektirecek mali kötüleşmeler arasında sayılabilir. Nafaka alacaklısının bir işte çalışıyor olması, artırım davası açması için bir engel teşkil etmemektedir.TMK m. 176/5’ e göre “hakim, talep halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen “maddi tazminat” veya “nafaka”nın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre, ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.Taraflarca talep edilmesi halinde nafaka artırımı ÜFE oranına göre de yapılabilir. Yoksulluk nafakasının artırılması ya da azaltılması davasında ispat yükü davacı taraftadır.
Yoksulluk nafakasının sona ermesi; sermaye şeklinde ödemede “ödenme” ile son bulacaktır. İrat biçiminde ödenmesinde ise, TMK m. 176/3 de hüküm vardır. Nafakanın taraflarından birinin ölümü, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi hallerinde kendiliğinden sona erer. Alacaklı tarafın haysiyetsiz yaşaması, evlilik dışı ilişki sürdürmesi, yoksulluğunun ortadan kalkması hallerinde mahkeme kararı ile ortadan kalkar. Mesela nafaka alacaklısı yeniden evlenmiş, nafaka borçlusuna bildirmemiş bunun sonucu ödemeler devam etmişse, nafaka ödeyen taraf “sebepsiz zenginleşme “ hükümleri çerçevesinde açılacak “alacak davası” ile haksız ödediklerini geri isteyebilir. “Evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşayan “ nafaka alacaklısı da yoksulluk nafakası alma hakkını kaybeder.
Yoksulluk nafakası davasında görevli mahkeme; boşanma davasının bir fer’i olarak yoksulluk nafakası istenmişse davaya bakan aile mahkemesi veya bu sıfatla görevli asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Yoksulluk nafakası davası boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılmışsa da aynı mahkemeler görevlidir. Yetki bakımından ise, boşanma davası ile birlikte açılmışsa yetkili mahkemeler aynı olup, ancak TMK m.177 uyarınca boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılan yoksulluk davasında ise özel yetki kuralları gereği, nafaka talep edenin yerleşim yeri mahkemeleri yetkilidir. TMK m.177 deki düzenleme kesin yetki hükmü olmadığından, HMK m.6 uyarınca genel yetkili mahkeme olan davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açılması da mümkündür.
Yoksulluk nafakası davasında zamanaşımı; evliliğin boşanma davasının kesinleşmesi ile sona ermesinin üzerinden “bir yıl” geçmekle “zamanaşımı” gerçekleşmiş olacaktır. TMK m.178 de düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresi hak düşürücü süre niteliğinde olmadığından, taraflarca ileri sürülmedikçe hakim tarafından re’sen dikkate alınamaz. TBK m.146 uyarınca, genel zamanaşımı süresi olan “on yıllık zamanaşımı” hükmedilmiş ama tahsil edilememiş nafaka alacaklarının tahsili için geçerli olan zamanaşımı süresidir.
Nafaka davasında yargılama giderleri; boşanma davasının fer’i niteliğindeki yoksulluk nafakası taleplerinde ayrı harç alınmamaktadır. Bağımsız yoksulluk nafakası davasında ise, harca tabi olup, bu harç talep edilen nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden hesaplanır. Bağımsız açılan yoksulluk nafakası davalarında vekalet ücreti, bir yıllık nafaka miktarı üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca vekalet ücretine hükmedilir.
Nafaka davasında faiz istemi ise; yoksulluk nafakası davasında, nafaka miktarı dava tarihinde muayyen ve muaccel olmadığından yoksulluk nafakasına dava tarihinden itibaren faiz yürütülemez. Hükümden sonra ise, nafaka borcunun muaccel olduğu ve nafaka borçlusunun temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren “talep halinde” faiz yürütülebilir.
Anayasa’ nın 2 nci maddesine aykırılık iddiası ile Anayasa mahkemesine başvurularak “süresiz” nafaka hali dava konusu olmuşsa da, Anayasa mahkemesi, bu konunun Anayasa’ nın 2 nci maddesine aykırı olmadığı gibi, 10 ve 41 nci maddeleri ile de ilgisi olmadığına hükmetmiştir. Bu konuda itiraz ve arayışlar sürmektedir.
Alpertunga Budak
Avukat
Alpertunga Budak Hukuk & Danışmanlık Bürosu